Bu başlığı taşıyan kitapla geçen ay bir sahafta karşılaştım. Selami Münir Yurdatap'a ait tarih kurgu türünden eser 1971 yılında basılmış. Yurdatap, yazım dünyasına değişik katkılar yapmış ilginç bir şahsiyetmiş. Kitap, ilk etapta Sultan Süleyman'a dair merakımdan dolayı ilgimi çekti. Dersim'in sözlü geleneğinde kendine has bir yeri vardır Sultan Süleyman'ın. Buna rağmen, kitabı okuduktan sonra beni düşündüren şey Hz. Ali resimleri oldu.
Alevi inancına mensup ailelerin evlerinin vazgeçilmezlerinden birisiydi Hz. Ali resimleri. Örneğin, çocukken evimizin oturma odasında onun oturmuş haliyle yapılmış bir portresi asılıydı. Ünlü kılıcı Zülfikar'ı dizlerinin üstünde durmakta ve o bir eliyle hafifçe kılıcın kabzasını tutmaktaydı. Bu portreden birçok evde vardı. Sonradan onun tasvir edildiği başka resimlerle de karşılaştım. Kimilerinde başının etrafı bir nur halesiyle kaplanmıştı. Bazılarına ise, oğulları Hasan ve Hüseyin ve az sayıdakine ise ünlü atı Düldül ve koçeği Kamber dahil edilmişti. O ve eşi Fatma'nın birlikte tasvir edildikleri resimlerle hiç karşılaşmadım. Bilmiyorum, Anadolu'da bunun da örnekleri var mıydı?
Bizde olmasa da, muhakkak İran'da vardır. Zaten bizim evlerimizde asılı olan Ali portreleri de İran kökenlidir. Sünni geleneğin aksine insan yüzünü resimlemeye Şii-İran her zaman açık olmuştur. İranlılar efsanevi Rüstem'e benzettikleri kahramanın yüzünü görmek istemişlerdir. Popüler Ali portrelerinin ilk örnekleri de 19. yüzyılın ortalarında İran hükümdarlarının saraylarında görülmüş ve zamanla yaygınlık kazanmıştır. Onların Anadolu'ya ulaşması muhtemelen 1950'lerden sonra olmuştur.
Hz. Ali'nin minyatürlerle buluşmasının ise bin yıllık bir geçmişi vardır. O kimi zaman yüzüyle doğrudan, kimi zaman harflerle ve bazen de aslan figürü üzerinden resimlendirilmiştir. Bazılarında Hz. Ali kızıl sakal ve bıyıkla tesvir edilir ki, bu da ilginç bir detaydır. Çünkü, rüyalarında bizzat Munzur ve Düzgün Baba'yı kişi olarak gören olup olmadığını hep merak etmişimdir. Rüyada o mekanları görmek elbette iyidir. Gören inançlı insan da çoktur. Buna rağmen, yalnızca iki kişiden bizzat Düzgün Baba'yı gördüklerini duydum. Her ikisi de onun saç ve sakalının kızıl olduğunu söylemişlerdi. Belki Hz. Ali tasviri ile bir ilişkisi vardır diye değineyim istedim.
İran kökenli bu resimlerin 20. yüzyılda Anadolu'ya nasıl giriş yaptıkları hakkında bilgim yok. Uyanık bir girişimcinin işi değilse, bunu İran'ın Anadolu'da Şiilik veya Ehl-i Beyt bağlılığını yaymak için 16. yüzyılın başlarından itibaren dönem dönem başvurduğu faaliyetlerinden birisi olarak görmek, doğru olur mu acaba?
Soruyu babama sordum. O anlattı: Erzincan'daki evimizde asılı olan Hz. Ali resmini tam tamına 1970 yılında satın almış. Üstelik ünlü Buğday Meydanı'na yakın bir kahvede. Uzun süre tereddüt etmiş. Resimleri satan kişi Alevi değilmiş. Kahvede konuşulurken duymuş, belki Alevileri tespit etmek için yapılmış bir planmış. ''1970 yılında Erzincan'da Hz. Ali resimlerini satmaya kim cesaret edebilir!'' Bu kuşkuya rağmen, o ve diğerleri dayanamamış, birer birer almışlar.
Bu durumdan habersiz bizler, duvarda asılı olan Hz. Ali resmini kendimize hep yakın gördük. Belki resmin alt bölümünde tuttuğu ürkütücü bir kılıç vardı, fakat bu harekete geçecekmiş gibi durmazdı. Zülfikar, haksızlık ve kötüye karşı oradaydı ve gerektiği zaman kullanılmış ve kullanılacaktı. En azından anlatılanların yarattığı çocukluk izlenimi buydu.
Yine de Hz. Ali'nin savaşçı yanını öne çıkaran resimlerin olduğunu da es geçmemek gerekir. Üstelik bunlardan birkaçı oldukça ürkütücüdür. Onun 'inançsızlara' karşı nasıl davrandığını anlatan minyatürler, şimdilerde bizlerin asla kabullenemeyeceği içeriğe sahiptirler. Örnekleri, 15. yüzyılın sonunda hazırlanmış Emir Hüsrev Dehlevi'nin Hamse isimli kitabında görülebilir. Yurdatap'ın eserindeki çizgiler de bu tarza yakın olarak değerlendirilmelidir. Sultan Süleyman'ın mührünü bulmak için yola koyulan Hz. Ali'nin, kafirlere karşı -bu arada çoğu Mecusiler'dir- yaptığı savaşlarda ele geçirdiği düşmanlarını nasıl imha ettiği anlatılır. Kaleden attığı asker sahnesi bunlardan birisidir.
Tesadüf mü bilmem, fakat Yurdatap'ın kitabı da hemen hemen bizdeki resmin satın alındığı yıl basılmıştır. Yine de geçen onca zaman içinde hiç bir Alevinin evinde 'inançsızlara' karşı savaş halinde olan Ali resimleriyle karşılaşmadım.
Öyleyse, duvarımızda asılı olan onun masum resminin arkasında bütün bu tespitleri buluşturmak için yeterli nedenimiz var mıdır? Evet derseniz, onun başını çevreleyen nur halesini izah etmeniz gerekir. Cevabınız hayır ise, Zülfikar'ın neden resimlerin ayrılmaz bir simgesi olduğunu anlatmak için çaba sarf etmelisiniz. Peki, bu iki uç arasında tercih yapmak kolay mıdır? Elbette değil. Belki de onun resmi tam da bu kararsızlığın ifadesidir ve bu yüzden sessiz sessiz evlerimizin bir köşesinden bize bakmaya devam etmektedir.
